Tam Gün yasası ile alakalı Hekim Hakları Derneği Yönetiminin düşünceleri;
Hekim hakları derneği yönetim kurulu, Kamuoyunca tam gün yasası olarak bilinen kanun hakkındaki mülazhazları ve Sağlık Bakanlığının yayınladığı kanun gerekçesi üzerine yapılan tartışmalar aşağıda kısaca özetlenmiştir.
ÜNİVERSİTE VE SAĞLIK PERSONELİNİN TAM GÜN ÇALIŞMASINA VE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
Bakanlıkça yayınlanan Kanun Tasarısının Gerekçesi ve Hekim Hakları Derneğinin Kanun Hakkındaki mülahazalarıdır.
Sağlık BakanlığıHükümetimiz, her vatandaşımızın mümkün olan en yüksek standartda sağlık hizmetinden yararlanabilmesini, temel haklar ve sosyal devlet anlayışının aslî unsurlarından birisi olarak kabul etmektedir. Çağdaş bilimin gereklerine uygun, etkin, verimli, kaliteli, hakkaniyete uygun, yaygın ve kolay erişilebilir sağlık hizmetini, herkese, her yerde ve her zaman sunabilmek amacı ile Sağlıkta Dönüşüm Programı hazırlanmış ve 2003 yılından itibaren uygulanmaya başlanmıştır.
Diğer kamu görevlerinde olduğu gibi sağlık alanında da tam gün esasına göre çalışma sistemini uygulamak, programın hedeflerinden birisi olarak benimsenmiştir. Ancak tam gün esasına geçerken uygun altyapının oluşması için, Sağlıkta Dönüşüm Programı kapsamında yürürlüğe konulan bir takım değişimlerin tamamlanmasını beklemek gerekmiştir. Bu kapsamda özellikle örgütlenme, hizmet sunumu ve personel politikalarında uygulamaya konulan değişimleri zikretmek gerekir.
Kamu sektöründe hizmet sunan sağlık kurum ve kuruluşlarının Sağlık Bakanlığı bünyesinde ''tek çatı'' altında toplanması ve bu kurumların vatandaşlar arasında herhangi bir ayrım gözetmeksizin tüm insanımıza açılması önemli bir adım olmuştur. ''Her hekime bir oda'' gibi tamamlayıcı tedbirlerle vatandaşlarımızın ''sağlık kuruluşunu ve hekimini seçme hakkı'' büyük ölçüde uygulanabilir hale gelmiş, hekimlere kapasitesinin çok üzerinde hasta müracaatı önemli oranda azalmıştır. Sağlık ocaklarında verilen hizmetlerin güçlendirilmesi ve aile hekimliği uygulamasının yaygınlaşmaya başlamasıyla birinci basamak sağlık hizmetleri, ücretsiz olarak tüm vatandaşların eşit şekilde ulaşabileceği yapıya kavuşturulmuştur. ''Hizmet alımları'' gibi uygulamalarla vatandaşların tetkik ve tahlil işlemleri için haftalarca, hatta aylarca beklemesi veya hizmete ulaşmak için cebinden ödeme yapmak zorunda kalmasının büyük ölçüde önü kesilmiştir. ''Ek ödeme'' ve benzeri uygulamaların da katkısıyla sağlık kurumlarında verimlilik artırılmış, hekim sayısında kayda değer artış olmamasına rağmen muayene sayısı iki kat kadar arttırılabilmiştir.
HHD görüşü:Her hekime bir oıda uygulamasının ne kadar doğru olduğunu tüm sağlık çalışanları bilmektedir. Vatandaşımızın da takdirine sunulur. Hekimlerin kapasitesi nedir? Geçmişte bir hekim kaç hasta bakmakta idi ve şimdi her hekim günde kaç hasta bakmaktadır. İstanbulda birinci basamakta 2002 yılında bir hekim bir yılda 4500 hasta bakmakta iken 2008 yılında 16 000 (on altıbin) hasta bakmaktadır. Günlük hesaplamada 2002 yılında (240 iş gününe bölündüğünde) günde 18 hasta bakılırken 2009 da 85 hasta bakılmıştır. Hasta yükü yaklaşık 5 kat artmıştır.
İkinci ve üçüncü basamak hastanelerimizde 2002 yılında hekim başına 1800 hasta muayene edilirken 2008 yılında 6300 hasta muayene edilmiştir. İki kat arttığı iddia edilen muayene sayıları ve hekimin yükü birinci basmakta yaklaşık 5 kat, 2. ve 3. basamakta 3,5 kat artmıştır.
Sağlık Bakanlığı''Vatandaşların tetkik ve tahlil işlemleri için haftalarca, hatta aylarca beklemesi veya hizmete ulaşmak içincebinden ödeme yapmak zorunda kalmasının büyük ölçüde önü kesilmiştir.''
HHD görüşü:Cebinden ödeme ile vergi yoluyla ödeme arasında ne fark vardır? Bu söyleme göre cebinden ödemeyenlerin parasını sağlık bakanlığını yönetenler kendi cebinden mi ödemektedir?
Sağlık BakanlığıÜlkemizde sağlık çalışanlarının dağılımındaki dengesizlik; sözleşmeli personel istihdamı, devlet hizmet yükümlülüğü, vekil ebe-hemşire çalıştırılması gibi yöntemlerle en ücra yurt köşelerinde dahi personel bulundurulması sağlanarak büyük ölçüde giderilmekle birlikte sağlık insan gücü sayısındaki yetersizlik devam etmektedir. Bu durumun biraz olsun düzeltilebilmesi amacıyla ''Personel dağılım cetveli'' hazırlanarak sağlık insan gücünün en verimli şekilde dağılımı planlanmış, objektif kriterlere göre atama ve nakil sistemi kurularak uygulamaya istikrar kazandırılmıştır.
Sağlıkta Dönüşüm Programının bir kısım bileşenleri olan bu uygulamalar aynı zamanda tam gün esasına geçişin de altyapısını oluşturmuştur. Nitekim dönüşüm programından önce uzman hekimlerde %10 civarında olan tam gün çalışma oranı, bu düzenlemeler sonrası %80'lere yaklaşmıştır. Kanuni zorunluluk bulunmamasına rağmen, hekimlerin büyük kısmının kendi tercihleri ile tam gün çalışmayı seçmeleri, sistemin tam güne geçişe hazır olduğunun önemli göstergesidir.
HHD görüşü:Başhekimlere tamgün çalışma zorunluluğu getiren bakanlık, atadığı şeflere de yasal zorunluluk olmamasına rağmen zorlayıcı uygulamalarla ( 6 şar ay Erzurum'a gitmek gibi) tam gün uygulamasını fiilen/zoraki olarak gerçekleştirmiştir.
Sağlık BakanlığıHekimlerin bir yandan kamu hizmeti sunarken, diğer yandan sundukları bu hizmetten tam olarak soyutlanamayan özel mesleki faaliyette bulunma ayrıcalığı olarak tanımlanabilecek kısmi zamanlı çalışma düzeninin halkın sağlık hizmetine erişimini olumsuz yönde etkilediği bir gerçektir. Kısmi zamanlı olarak kamu sağlık kurumları dışında sunulan hizmetler, kamuda verilen sağlık hizmetinin yükünün paylaşılması yerine, bazen kamusal hizmete erişim aracı haline getirebilmektedir. Kısmi zamanlı çalışma sisteminin, kamu kurumunda verimlilik azalması sonucunda hastanın bilinçli veya durumsal olarak özel sektöre yönlendirilmesi sonucunu doğurduğu gerçeği (genel olarak bütün hekimlerce yapılması söz konusu olmamakla birlikte) inkâr edilemez.
HHD görüşüKısmi zamanlı çalışmayı düzenleyen kanun gerekçesi (2368 sayılı Sağlık Personelinin Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun ) hekim sayısı az olduğu için hekimlerin sağlık hizmeti sunmasını daha geniş zamanlara yaymasına imkan tanıyordu.. Böylece sağlık hizmetine ulaşım daha kolay sağlanıyordu. Şimdi de hekim sayısı yetersizliği aşikârken yani değişen bir şey yokken bu kanuna ne gerek vardı?
Sağlık Bakanlığı
''Kısmi zamanlı olarak kamu sağlık kurumları dışında sunulan hizmetler, kamuda verilen sağlık hizmetinin yükünün paylaşılması yerine, bazen kamusal hizmete erişim aracı haline getirebilmektedir.'' demektedir.
HHD görüşüSağlık bakanlığının bu konuda bir istatistik çalışması var mıdır? Hastanelerimizde polikliniklerimizin tamamına yakını 16:00 da kapanmaktadır. 16:00 da çıkan (kısmi zamanlı hekimle) 17:00 da çıkan (tam zamanlı) hekim arasında verilen sağlık hizmeti arasındaki farka dair istatistiki bir çalışma farkı var mıdır? Kaydadeğer hiçbir fark yoktur. Bir iddianın hem ispatı hem de bir değeri olmalıdır. Partime çalışma oranının yüzde yirmi olduğunu ifade eden bakanlığımızın bu hekimlerimizden kaçını yönlendirme yaptığı ile ilgili bir çalışma yapmış mıdır? Yoksa bu ifade maksadı aşan kuru bir iddiadan mı ibarettir? Veya partime çalışan hekimlerimizi peşin bir hükümle suçlamakta mıdır?
Sağlık BakanlığıHekimle hastası arasında doğrudan para ilişkisi bulunması, hastalarımızın sağlık hizmetine erişimini zorlaştırmakta, güven ilişkisini zedeleyebilmektedir. Bu, hekimlik mesleğinin itibarı açısından da kabul edilemez bir durumdur.
HHD görüşü:Hekimle hasta arasında para ilişkisinden bahsetmek yanlış bir hükmü peşinen doğru olarak kabul etmektir.Pratik olarak bir özel muayehanede muayene ücretini bir sekreterin alması veya bir özel hastane / tıp merkezinde veznenin tahsil ettiği para ile kamuda vezne memurunun parayı tahsil etmesi arasında nasıl bir fark vardır? Eğer özel sektörde peşin hükümle dahi olsa bir para ilişkisinden bahsetmek kamu hastasını özel sektöre açan bu bakanlık / hükümet ? güven ilişkisini bozan, hekim itibarını zedeleyen bir sistemi mi oluşturmuş ve halende o sisteme devam etmekte midir? Yani bakanlıklarımız destek vermiş olduğu özel sektör sağlık desteği ''hekimlik mesleği açısından kabul edilemez'' olarak mı görmektedir?
Sağlık Bakanlığı:Sistem, kamu yararı ile birey yararı arasında çıkar çatışmasına fırsat vermemeli, kamusal kaynaklarla oluşturulmuş olan kadroların her halükarda kamu yararına hizmet eder hale getirilmesi güvence altına alınmalıdır.
HHD görüşü:
Kamu kaynaklı kadrolar meselesi nedir??Türkiyedeki tüm sağlık kadroları halıhazırda kamu kaynaklı değil midir? Kamu kaynaklı ise özelde çalışmasına neden müsaade ediliyor? Özel sağlık sektörü kamu yararına çalışmıyor mu? Kamu yararına çalışmıyorsa kamu hastasının özel sektöre gitmesine neden izin verildi ve destekleniyor ?
Sağlık Bakanlığı:
Hastaların serbest çalışma ortamlarına yönlendirildiği kanaat ve iddialarını bertaraf edecek, kamu hastanelerimize duyulan güvene ve hekimlerimizin saygınlığına gölge düşmesine izin vermeyecek bir düzenleme yapılması kaçınılmazdır.
HHD görüşü:
Bu düzenleme peşin hükümle ifade edilen part time çalışanların yönlendirmelerini engelleyeceği düşünülüyorsa çok daha çeşitli usul ve yöntemlerle yapabilecek yönlendirmeleri nasıl engelleyecektir?
Sağlık Bakanlığı:
Tabiatı itibariyle zor ve riskli bir mesleği üstlenmiş olan hekimlerin, yoğun ve stres dolu bir günün yorgunluğundan sonra, başka bir mekânda çalışarak hastalarını görmesi, tedavi ve kontrol sorumluluğunu üstlenmesi mesaisini ciddî bir şekilde bölmektedir. Görev sorumluluğu son derece gelişmiş olan, aldıkları eğitim ve mesleğin doğası gereği fedakârlıktan kaçınmayan hekimler, mesaiyi aksatmamak için azamî gayret gösterse bile, bu durum hekimlerin görevine odaklanmasında sorunlara yol açabilmekte, zaman zaman kamudaki mesainin aksaması sonucunu doğurmakta, tam verimlilik sağlanamamakta, hatta böyle bir çalışma düzeni hasta güvenliği açısından da risk oluşturabilmektedir.
HHD görüşü:
''Yoğun ve stres dolu bir günün yorgunluğu'' ifadesinin sekiz saatlik bir mesaiyi kapsadığı çok açıktır.''Yoğun ve stres dolu bir günün yorgunluğu'' Part time çalışmaya engel görülüyorken kamuda öngörülen mesai dışı çalışma ve nöbetin stres azaltıcı bir etkisi olduğu mu varsayılıyor? Veya ''yoğun ve stres dolu bir günün yorgunluğu'' altındaki bir hekimin mesai dışı çalışan veya nöbet tutan hekimin hastasına nasıl bir etkide bulunacağı hesap edilmiyor mu? O zaman yirmi dört saatlik nöbetler ve bu tasarıdaki nöbet ücretleri nasıl yorumlanmalıdır? Veya ''tedavi ve kontrol sorumluluğu'' , ''hasta güvenliği'' gibi tanımlara göre yirmi dört saat mi çalışmamız gerekiyor? Kesintisiz 7x24 saat mi çalışmamız gerekiyor? Özel sektörde üç yerde çalışma izni veren bakanlık ''tedavi ve kontrol sorumluluğu'' ve ''hasta güvenliği''ni hiçe mi saymaktadır? Ayrıca bu gerekçelerle çıkarılmak istenen bu kanunun birinci maddesinde hekim ''belirli gün veya saatte başka kurumda görevlendirilebilir'' denmektedir. Yukarıdaki gerekçeye göre hekimin kendi kurumundaki hastalarının ''tedavi ve kontrol sorumluluğu'', ''hasta güvenliği'' önemsiz mi olacaktır?
Sağlık Bakanlığı:
Ayrıca özelde çalışma serbestîsinin kamuda tam zamanlı çalışan hekimlere de yansımaları olabilmekte, bu personelin verimlilik ve motivasyonunu olumsuz etkileyebilmektedir. Özel sektörde çalışma kimilerince ?başarılı hekim? olmanın kriteri olarak sunulabilmekte, ilkeleri gereği veya herhangi bir nedenle sadece kamu sektöründe hizmet veren hekimler çevrelerinde sorgulanabilmektedir. Hekimlerin bu tür tercih ile karşılaşmadıkları, mesai açısından ve zihinsel olarakbölünmüşlük yaşamadıkları, hasta memnuniyetini daha kolayca hedefleyebildikleri, emeklerini bir noktada yoğunlaştırabilecekleri ortamın oluşturulmasında zaruret bulunmaktadır.
HHD görüşü:
Ülkemizin şu ana kadar yürütülen sağlık hizmetinde genelde üç çeşit istihdam söz konusudur. Full time çalışma, part time çalışma, özel sektörde çalışma ( özel hastane, özel muayene hane ) idi. Burada kamuda part time çalışanların full time çalışanların verimliliğini ve motivasyonunu bozduğu ve full time çalışanların çevreleri tarafından sorgulandığı kabul eden peşin hükümlü bir anlayış sergileniyor.
Part timeçalışmanın ortadan kaldırılmasıyla özelde çalışan hekimlerin full time çalışan hekimlerin verimliliğini ve motivasyonunu bozmasını /azaltmasını, çevreleri tarafından sorgulanmalarını nasıl engellenecektir? Meseleleri bu şekilde ele almak kamu otoriteleri açısından doğru bir metot mudur? ''ilkeleri gereği kamuda çalışanlar çevrelerince sorgulanabilmektedir'' mantığına göre bu kanundan sonra özelde çalışanların mı sorgulanması istenmektedir?
Kısaca FulTime /PartTime ayrımı ortadan kaldırılıyor. FT kamu / FT özel ayrımını ne yapacaksınız? Yüzde yetmiş ek ücret ödenen bir özel hastanede çalışan hekimlerin varlığı kamu da çalışan hekimin motivasyonunu ve verimliliğini bozmayacak mı? Kamu hekimi özelde çalışmadığı için artık çevrelerince sorgulanmayacak mı? Sorgulayanlara da mı yasaklama getirilecek?
HHD görüşü:
''Mesai açısından ve zihinsel olarak bölünmüşlük emekleri bir noktada yoğunlaştırabilecekleri ortam'' bu kanunda sektörler içi haftalar günler hatta saat saat başka kurumlarda görevlendirme ve çalışma usülü getirilmektedir. Hekimlerin mesai ve zihinsel açıdan bölünmüşlük yaşamamaları, emeklerini bir noktada yoğunlaştırmaları için nasıl bir tedavi görmeleri öngörülmektedir?
Sağlık Bakanlığı:
Üniversite hastanelerinde öğretim üyelerinin özel muayenesi ise, serbest çalışma uygulamasının kamu kurumu içine taşınmış hali gibidir. ''Mesai dışı özel'' adı altında yapılan düzenleme, serbest çalışma düzeninin kamuda sürdürülmesi olarak nitelendirilebilir. Ne var ki mesai dışı olan özel muayeneler zamanla mesai içine çekilmiştir.
HHD görüşü:
Sağlık bakanlığı kamu hastanelerinde radyoloji, laborotuvar, yoğun bakım, fizik tedavi, kardiyovasküler cerrahi vb. sağlık hizmetlerini ''hizmet alımı'' ihaleleri başlığı altında özel sektörden hizmet satın alarak kamu hastaneleri bünyeleri içerisinde hizmet verilmesini en yeni ve en verimli hizmet usülü olarak lanse etmektedir. Bu hizmetleri veren özel sektör firmalarından başta doktor hemşire ve sağlık teknisyenleri çalışmaktadır. Bu hizmet alımı,''serbest çalışma düzeninin'' kamuya yerleştirilmesi değil midir? Bu çelişki nasıl izah edilecektir?
Sağlık Bakanlığı:
Bu uygulama ne yazık ki öğretim üyelerinin, özel olmayan vakalara poliklinik ve yataklı tedavi hizmeti sunmasında verimsizliğe yol açmaktadır. Hatta zaman zaman poliklinik hizmetlerinin asistanlarca yürütüldüğü görülmektedir. Bu durumun üniversitelerimizin eğitim görevini de olumsuz etkilediği bir gerçektir. Bu yapısına rağmen, ''özel'' tanımı içinde algılanan hizmet karşılığının hekime yansıması sınırlı kalmakta ve çalışan memnuniyetine de beklenen katkıyı genellikle yapamamaktadır. Bu uygulama, bir yandan asistan eğitimini ve hasta bakım hizmetlerini olumsuz etkilerken, diğer yandan hizmet alanlar arasında ayırımcılığa yol açmakta, ve bu da hizmeti olumsuz etkilemektedir. Bu olumsuzlukların ortadan kaldırılması, norm ve uygulama birliği sağlanabilmesi, bu suretle eşitlik ve adaletin tesisi için bu kanunla öngörülen düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.
HHD görüşü :
''Hizmet alanlar arasında ayrımcılık'' pratiği olmayan içi boş bir sloganik ifadedir. Zira poliklinik yapması istenen bir profösere muayene olan hasta ile sağlık ocağında muayene olan hasta arasında ayrımcılık yapılmıyor mu? A sınıfı! Bir özel hastanede kamunun uygun görmesi ile yüzde yetmiş ek ücret ödeyen hasta ayrımcılığa uğramıyor mu? Tasarının gerekçesi benzer yüzlerce soru sorulmasına yol açmakta değil midir? Hizmet sunanlarda ise yeterli memnuniyet sağlayamamaktadır. Kısmi zamanlı çalışma düzeninin tüm sakıncaları bu çalışma biçimi için de geçerlidir. Bu tür uygulamalar hastalar için hakkaniyet içinde hekim seçme özgürlüğü yerine, başka bir seçenek bırakılmaksızın cepten ödeme suretiyle hizmet alma zaruretini doğurabilmektedir.
Sağlık Bakanlığı:
Diğer taraftan üniversitelerde öğretim üyelerinin genel olarak kısmi zamanlı çalışmaları eğitim, öğretim ve araştırma faaliyetlerinde de verimsizliğe yol açmaktadır. Bu verimsizliğin giderilebilmesi ve üniversitelerin asli görevlerini hakkıyla icra edebilmeleri için öğretim üyelerinin bütün birikimlerini tam zamanlı olarak üniversiteye hasretmeleri zaruri bulunmaktadır. Keza üniversitelerde hekim dışı personele ve araştırma görevlilerine Sağlık Bakanlığına oranla düşük ödeme yapılması personel istihdamında güçlüklere yol açmakta ve bu da hizmeti olumsuz etkilemektedir. Bu olumsuzlukların ortadan kaldırılması, norm ve uygulama birliği sağlanabilmesi, bu suretle eşitlik ve adaletin tesisi için bu kanunla öngörülen düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.
HHD görüşü:
Eğitim öğretim araştırma yapanların arasında FT / PT araştırması yapılarak PT olanların araştırma yapmadıkları bilimsel bir zemine mi oturtulmuştur? Asistanın,uzmanın ve profesörün aynı şekilde hasta bakması mı istenmektedir? Veya başka bir ifade ile eğitimi/araştırmayı bırak polikliniğe inmi denmektedir?
Eğitim, öğretim ve araştırma faaliyetlerinde de verimsizliğe yol açmaktadır. Bu verimsizliğin giderilebilmesi ve üniversitelerin asli görevlerini hakkıyla icra edebilmeleri için öğretim üyelerinin bütün birikimlerini tam zamanlı olarak üniversiteye hasretmeleri zaruri bulunmaktadır. Keza üniversitelerde hekim dışı personele ve araştırma görevlilerine Sağlık Bakanlığına oranla düşük ödeme yapılması personel istihdamında güçlüklere yol açmakta ve bu da hizmeti olumsuz etkilemektedir. Bu olumsuzlukların ortadan kaldırılması, norm ve uygulama birliği sağlanabilmesi, bu suretle eşitlik ve adaletin tesisi için bu kanunla öngörülen düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.
Sağlık Bakanlığı:
Geri ödeme kuruluşları ile anlaşma yapmak suretiyle özel sektörün sağlık hizmeti sunabilmesi; sağlık sisteminde oluşturduğu rekabet ortamı ile hizmet kalitesinin artmasını sağlamakta, sağlık personelinin istihdam, vatandaşların ise sağlık kuruluşu ve hekim seçme alanını genişletmektedir. Genel sağlık sigortasına geçişle birlikte Sosyal Güvenlik Kurumu sağlık hizmetlerinin hemen hemen tek alıcısı konumuna gelmiştir. Sosyal Güvenlik Kurumunun özel sektörden de hizmet alması sebebiyle sağlık personeli için özel sektöre ait sağlık kurum ve kuruluşları ciddî bir istihdam seçeneği haline gelmiştir. Bu nedenle, halen kısmi zamanlı çalışmakta olan sağlık personelinin ve özellikle de hekimlerimizin kamu ya da özel sektörde çalışmaları konusunda tercih kullanmaları mümkündür. Ancak birçok ülke tecrübesi de göz önüne alınarak, sağlık hizmetlerinin piyasa şartlarına terk edilemeyeceği gerçeği de inkar edilemez. Özel sağlık hizmetlerinin makul büyüklükle sınırlanması,
HHD görüşü:
Özel sağlık hizmetlerinin en fazla geliştiği bir dönemin otoritelerinin sağlık hizmetlerinin piyasa şartlarına terk edilemeyeceği gerçeği idrak etmeleri çok ilginç bir sonuçtur. Ayrıca özel sağlık hizmetlerinin makul büyüklüğünün ölçüsü nedir? Ne olacaktır? Başta özelleştirme idi şimdi makul sınırlamaya mı geldik? Kamu sağlık hizmetlerinin ise ana hizmet sunucusu olarak yetenek ve kapasitesinin korunması gerekmektedir. Tam gün çalışma sistemine geçerken kamu sektöründe çalışmayı teşvik edecek, verimliliği artıracak düzenlemelere de Taslak'ta yer verilmiştir. Bu kapsamda; mesai dışı çalışma karşılığı ayrıca ek ödeme verilmesi, nöbet ücretlerinin yeniden tanzim edilerek artırılması, mali sorumluluk sigortası ile hekimlerimize mali güvence sağlanması, bireysel emeklilik planlarına iştiraklerinin teşviki ile emeklilikte gelir azalışlarının telafi edilmesi ve üniversiteler ile devlet hastaneleri arasında karşılıklı çalışma imkânının genişletilmesi konularında düzenlemeler yapılmıştır.
Sağlık Bakanlığı:
Belirtilen çerçevede, kısmi zamanlı çalışma sisteminden tam gün çalışma sistemine geçilmesiyle, kamu sağlık kuruluşlarında görev yapan hekimlerimizin tüm mesaisini çalıştığı kuruma hasretmesi suretiyle, sağlık hizmetlerinin hakkaniyete, halkın ihtiyaç ve beklentilerine uygun, verimli, kaliteli ve etkin şekilde sunulmasına katkıda bulunulması amaçlanmaktadır.
HDD görüşü:
Yukarıdaki hedeflere hekimlerin tüm mesaisini çalıştığı kuruma hasretmesi suretiyle varılabileceği öngörülmektedir. Bu gerekçe ile çıkarılan kanunun birinci ve yedinci maddelerinde gerek kamuda gerek özelde iki üç yerde çalışma usülü getirildiğine göre ''halkın beklentilerine uygun olmayan, verimsiz, kalitesiz, etkin olmayan'' hizmet sunumu mu amaçlanmaktadır? Kısaca gerekçe ile kanun arasında açık bir paradoks söz konusudur. Tam gün çalışma esasına geçilmesine bağlı olarak kamu sağlık kurumlarında çalışan personelin mali özlük haklarında da imkânlar ölçüsünde bazı iyileştirmeler yapılması öngörülmektedir.
Sağlık Bakanlığı:
Diğer taraftan günümüzde, sağlık hizmetlerinin çeşitliliği ve karmaşıklığının artışına paralel olarak hasta hakları konusundaki gelişmeler ve toplumun bilinçlenme seviyesinin yükselmesi, sağlık hizmeti ile ilgili zarar görme iddialarını ve buna bağlı tazminat taleplerini gittikçe arttırmaktadır. İletişimin gelişmesine bağlı olarak bu yoldaki iddiaların, kitle iletişim vasıtaları ile çok sık kamuoyu gündemine getirildiği ve bu sebeple, kamuoyunda sağlık hizmetlerinin ve sağlık personelinin yetersizliği ile hastalara Devlet tarafından sahip çıkılmadığı şeklinde olumsuz bir kanaat oluştuğu da gözlenmektedir.
HHD görüşü:
Maalesef sağlık personelinin yetersizliğine rağmen yoğun ve stres altında çalışan sağlık personeli de kendisini sahipsiz hissetmektedir.
Sağlık Bakanlığı:
Tıbbî kötü uygulama, sağlık personelinin standart tıbbî uygulamayı yapmaması neticesi oluşan ve zarar meydana getiren fiil ve durum olarak tanımlanmaktadır. Tıp dünyasında meydana gelen çeşitlenme, tıbbî teknolojinin gelişmesi, hekimlerin geçmişte yapamadıkları bazı uygulamaları yapmalarına imkân sağlamakta ve çoğunlukla ağır riskleri içeren bu uygulamalar sonucunda da tıbbî kötü uygulama şikâyetleri ve davaları artmaktadır. Dünya Tabipler Birliği, 1992 yılında yayınlamış olduğu Marbella Bildirisi ile, millî kanunlarda tıbbî zarar görmüş hastaların zararının karşılanabilmesi için gerekli tedbirlerin alınmasına dikkat çekmektedir. Anayasanın 129 uncu maddesinin beşinci fıkrası, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının, kendilerine rücû edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak ancak idare aleyhine açılabileceği hükmünü âmir olup; bu ana kurala göre kamuda görevli sağlık personelinin fiilleriyle ortaya çıkan zararlardan dolayı tazminat talepli davalar ancak idare aleyhine açılabilmektedir.
HHD görüşü:
Bakanlığımız bünyesinde görev yapan hekimler hakkında açılan tazminat davalarının farkında olmaması çok üzüntü vericidir.
Sağlık Bakanlığı:
Kamu dışında görev yapan sağlık personelinin hizmet kusurları sebebiyle verdikleri zararların tazmini içinse borçlar hukukunun genel ilkeleri çerçevesinde adlî yargıda tazminat davası açılabilmektedir. Ancak uygulamada, hükmolunan tazminatların ödenmesinde güçlükler çıkmaktadır. Gerçekten, hükmolunan tazminat miktarının yüksek olması durumunda, kusurlu kişinin bu tazminatı ödemeye gücünün yetmediği ve zarar görenin zararını tazmin edememesi sonucu mağdur olduğu veya tazminatı Devletin ödediği hallerde rücuan tahsilin yapılamadığı haller sıkça gündeme gelmektedir. Bu sebeple, bir sigorta sisteminin getirilmesi, tazminat ödenmesinde yaşanan zorlukları ortadan kaldırarak zarar görenlerin haklarına daha çabuk ve tam olarak kavuşmalarını sağlayacağı gibi, hekimler ve devlet bakımından da bir güvence oluşturacaktır.
Nitekim konu dünya ölçeğinde gittikçe artan bir önemle ele alınmaktadır. Dünyadaki genel temayül ''zorunlu tıbbî malpraktis sigorta sistemine'' doğrudur. Tam üyelik için müracaatta bulunduğumuz AB üyesi ülkelerde de konu büyük öneme sahiptir. Tıbbî malpraktis konusunda Avrupa Birliği genelinde ve bütün üye ülkeleri bağlayan özel bir düzenleme bulunmamakla birlikte, hemen bütün ülkelerde konu önemle ele alınmaktadır.
İsveç'te tıbbî malpraktis, 1997 yılında yayınlanan hasta zararlarının karşılanmasına ilişkin düzenlemede yer almıştır. Bu düzenlemeye göre, ülkedeki bütün sağlık kuruluşları (sağlık hizmeti sunucuları) malpraktis sigortası yaptırmak zorundadır. Her sağlık kuruluşu, kendine bağlı çalışan sağlık personelinin tıbbî müdahalesi sonucu oluşabilecek zarara karşı sigorta yaptırmakla yükümlü kılınmıştır.
Finlandiya'da 1987 yılında yayınlanan konuya ilişkin düzenleme kapsamında ülkede sağlık hizmeti sunan tüm hastane, eczane ve sağlık hizmeti sunan diğer kuruluşlar meslekî sorumluluk sigortası yaptırmak zorundadır. Bu sebeple, sağlık çalışanlarının kendi sigorta sözleşmelerini yaptırmalarına ya da sigorta şirketlerine primi ödemelerine gerek yoktur.
Fransa'da kamuda çalışan hekimlerin meslekî sorumluluk sigortası primleri çalıştıkları kurum tarafından, özel sektörde çalışan hekimlerin sigorta primleri ise kendileri tarafından ödenmektedir. Özel sektörde çalışanların tümü kendi özel sigortalarını yaptırmak zorundadır.
Macaristan'da tüm sağlık çalışanları, tıbbî malpraktis sigortası yaptırmak zorundadır. Kamuda çalışan sağlık çalışanlarının primleri Devlet tarafından ödenmektedir.
Diğer AB ülkelerinde konu aynı öneme sahiptir. Mesela, İngiltere'de tıbbî malpraktis sonucu tazminatı gerektiren bir zararın meydana gelmesi durumunda, Ulusal Sağlık Sistemi (NHS) çalışanların tüm sorumluluğunu üstlenmektedir. Serbest olarak mesleklerini icra eden sağlık personelinin de zararlarının tazminine ilişkin bir düzenleme (sözleşme) yapması zorunludur.
İrlanda'da, 1 Temmuz 2002'de Klinik Tazminat Sistemi oluşturulmuştur. Uygulamaların çeşitli ve maliyetlerin yüksek olması sebebiyle Devlet tarafından finanse edilen bir sistem oluşturulmuştur. Sistemin yönetiminden ise ''Devlet Tazminat Ajansı'' sorumludur. Ülkede özel sigorta şirketleri tıbbî malpraktis sigortası yapmamaktadırlar. Tazminat taleplerinin ödemeleri ve Ajansın faaliyet giderleri Sağlık Bakanlığı bütçesinden karşılanmaktadır.
Avusturya'da konuya ilişkin olarak müstakil düzenleme bulunmamaktadır. Konu, sosyal sigorta sistemi içerisinde yer almaktadır. Sosyal sigorta primi içerisinde hasta başına günlük 0,73 Euro kesinti yapılmaktadır. Hastanenin doğrudan veya açık bir kusuru olmayan vakalar için buradan ödeme yapılmakta, hastanenin açık kusuru olduğu durumlardaysa doğrudan hastane bütçesinden ödeme yapılmaktadır. Estonya'da çoğu hastane ve meslekî kuruluşların büyük sigorta şirketleri tarafından sunulan sorumluluk sigortaları bulunmaktadır.
AB üyesi ülkelerdeki genel gidiş ve yapılanma dikkate alınarak, ülkemizde de zorunlu bir tıbbî malpraktis sigorta sistemi getirilmesi ve kimi AB üyesi ülkelerde olduğu gibi kamuda çalışan sağlık personelinin sigorta primlerinin yarısının ilgili kamu kurum ve kuruluşunca karşılanması gerekli görülmektedir.
HHD görüşü:
Avrupa da Türkiye hariç elli dört ülkede yüz bin kişiye üç yüz kırkyedi hekim düşmektedir. Türkiye de ise yüz bin kişiye 140 hekim düştüğü Bakanlığımız tarafından defalarca ifade edildiği kamu oyunun malumudur.Yani başka bir ifadeyle Türkiye deki hekimler Avrupa daki meslektaşlarından en az üç misli daha fazla çalışmak mecburiyetindedirler.
Sağlık Bakanlığı yataklı tedavi kurumları işletme yönetmeliğinde hastanede çalışan bir uzmanın en fazla yirmi hasta muayene edebileceği kuralı bu dönemde kaldırılmıştır. Malpraktise yol açan sonuçların en önemli sebebi yoğun ve stres altında çalışma olduğu çok açıktır. Tasarının gerekçesinde malpraktis ve sigorta primleri ile ilgili zikredilen Avrupa ülkelerinin neredeyse tamamın da sigorta primlerinin ve tazminatların kamu tarafından ödendiği açıkça görülmektedir.
Hekim sayısının çok daha fazla olduğu Avrupa ülkelerinde sigorta primlerini kamu öderken bu tasarıda ülkemiz doktorlarının primlerin yarısını ödenmesinin öngörülmesi anlaşılması zor kabul edilemez bir yaklaşımdır. Başka bir ifade ile tasarının gerekçesini okuyanların zihinsel bir bölünmüşlük içerisinde olduğu kabul edilmektedir.
Sağlık Bakanlığı:
Yine, hekimlerimizin aktif çalışırken elde ettikleri gelir ile emekli aylıkları arasında çok büyük fark bulunmaktadır. Bu durum hekimlerimizi emeklilikte adeta yoksulluğa mahkûm etmektedir.Hekimlerimizin bireysel emeklilik planlarına iştiraklerinin teşviki ile emeklilikte gelir azalışlarının telafi edilmesi de bu Tasarıda yer verilen düzenlemeler arasındadır.
HHD görüşü:
Bakanlığımızın bu görüşüne katılmamak mümkün değildir. Fakat bu yoksulluktan çıkmak için otuz sene daha çalışma mecburiyetinde bırakan bir düzenlemeyi de anlayamamaktayız. Bu kanuna kadar gerek PT çalışmada ödediğimiz gerek döner sermayeden ödediğimiz vergileri emekliliğimize katkı yapmasının düşünülmemesi anlaşılamaz bir durumdur. Gerekçede ki yoksulluk mantığına göre şuan da kamuda görev yapan ortalama yirmi yıllık bütün doktorlar gelecekte yoksulluğa mahkum mu edilecektir? Açıklanagelen bu mülahazalarla iş bu kanun tasarısı hazırlanmıştır. Bu tasarının gerekçesi çıkarılan kanunun çok gerisinde kalmış her yönüyletalihsiz mülahazalarla hazırlamış bir gerekçedir.